Daha önceki krizler sonrası nispeten çok daha az da olsa ele alınmakla birlikte sıklıkla karşılaşmadığımız bir ifade olan “Yeni Normal” kavramı, Covid-19 pandemisi ile gündemimizde yoğun olarak yer tutuyor. Temelinde, kişi ve toplumların süreç içerisinde “normalleşen” davranış kalıplarının dışsal bir etki ile kesilmesi ve devamında yeni ve kalıcı davranış kalıplarının oluşması yani ‘Yeni Normal’ bir düzenin meydana gelmesi hâli olarak tanımlanabilecek bu kavram, ilgi alanına ya da sektörüne göre çeşitli yönlerden ele alınabilir. Nitekim kavram, insan hakları yönünden kadın eşitliği açısından ele alınabilirken pazarlama açısından tüketici davranışlarındaki eğilimlerde görülen farklılaşma boyutuyla ele alınabiliyor. Ben de konu üzerinde kendi alanımdan, dış ticaret alanından, bazı değerlendirmelerimi paylaşmak istedim. Bu açıdan üzerinde durmak istediğim birkaç ana başlık bulunuyor. Bunlardan ilki işletmelerin tedarikçi seçimlerinde beklenen ya da beklenmesi gereken farklılaşma, bir diğeri de yaşanan süreçte gelişerek büyüyen e-ticaret uygulamaları.
Öncelikle herkesin malumu olduğu üzere, dış ticaret işlemlerinde “maliyet” en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Gerek işletmelerin girdi olarak ihtiyaç duydukları hammadde/yarı mamul tedarikinde gerek söz konusu eşyanın nakliyesi ve gerekse söz konusu nakliye işlemini organize eden acenteler açısından işletmelerin dikkate aldıkları ilk ve belki de tek unsuru da maliyet oluşturuyor. Bu açıdan, tedarikçi seçiminin her alanında belirleyici unsur olarak karşımıza maliyet çıkıyor. Pandeminin ilk döneminde dünya hammadde ve yarı mamul ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan Çin’de üretim ve sevkiyatların azalması ve hatta durması ile birlikte global bazda işletmelerde hammadde/yarı mamul tedarik sıkıntısı yaşanmaya başladı. Maliyet odaklı hareket edip tek tedarikçiye dayalı çalışan, alternatif tedarikçileri bulunmayan işletmeler üretim azalması ve hatta üretim duruşu yoluna gitmek zorunda kaldılar. Bu işletmeler, tedarikçi alternatifleri olmadığından değişen şartlara göre yeni pozisyon alamadılar, kendilerine sunulan şartlar içerisinde hareket etmek zorunda kaldılar. Devamında krizin global bazda yayılması ile talepte görülen düşüş ile de iyice iş kaybına uğradılar. Bu bağlamda, eski normalde işletmelerin maliyet odaklı yaklaşarak risk analizini ihmal ettiklerini ya da riski maliyete karşı göz ardı ettiklerini söylemek mümkün. Ancak dış ticarette Yeni Normal ile birlikte tek tedarikçiye dayalı olmayan, risk yönetimini de dikkate alan tedarikçi seçimi uygulamalarına dönüş olacağı beklentisi bulunuyor. Hatta söz konusu durumdan pandemi sürecinde ders çıkaran firmaların alternatif tedarikçi arayışına girdikleri yönünde bilgiler de gelmeye başladı.
Diğer yandan, pandemi ile işlemleri yoğunlaşan ve gelişen sektörler arasında e-ticaret sektörü dikkat çekici boyutta. Bu süreçte e-ticaret firmaları işlemlerini yoğunlaştırırken aynı zamanda perakende sektörü işletmelerinin de e-ticaret alanına kaydıkları ve bu çerçevede önemli gelişme kaydettikleri görülüyor. Söz konusu duruma paralel olarak kargo şirketlerinin işlem hacminde de önemli ölçüde artışlar olduğu; imzasız teslim, SMS şifre uygulamaları gibi uygulamaların hayata geçirildiği gözlemleniyor. Dolayısıyla kargo şirketlerinin kriz ortamında elde ettikleri bilgi ve tecrübe ile birlikte gelişmekte olduklarını söylemek mümkün gözüküyor. Elde edilen her bilgi ve tecrübe kişileri daha ileri bir boyuta taşıdığı ve mevcut imkânları daha geniş perspektiften değerlendirmeyi sağladığından hareketle, söz konusu eğilimlerin bundan sonraki süreçte Yeni Normal bağlamında kalıcı olacağı beklentisi bulunuyor. Bu hususlar birlikte ele alındığında pandemi sonrası için e-ticaret uygulamalarının lojistik uygulamaları ile birlikte kalıcı olarak gelişeceğini değerlendirmek yanlış olmaz.
Konu dış ticaret açısından ele alındığında, ithalat tarafında olup yurt içi tüketiciye yönelecek firmaların bu durumdan olumlu etkilenecekleri beklentisi içerisindeyim. Aynı zamanda, söz konusu durum ihracat tarafında da imkânları arttırabilecek gibi görünüyor. E-ticaret yolu ile ihracat yapan işletmeler ve mikro ihracat yoluyla ihracat yapan işletmelerin, doğru stratejik hamleler ile bu durumdan olumlu etkileneceğini söylemek mümkün görünüyor.
Konuya bir başka açıdan baktığımızda ise pandemi ile birlikte zorunlu olarak hayatımıza giren evden çalışma (home office) biçimi de bundan sonraki süreçte Yeni Normal düzenimizin bir parçası olacak gibi görünüyor. Evden çalışma ile birlikte, yüksek kira ve işletme maliyetleri bulunan ofisler boşaldı, işlemler evlere kaydı, toplantılar uzaktan bağlantı, telekonferans, görüntülü toplantılar yoluyla yapılmaya başlandı, çalışma hayatı uzaktan çalışma düzenine dönüşmeye başladı. İşletmelerin çalışma sistematikleri, düzenleri baştan ele alınmak zorunda kaldı. Yeni düzende sağlanan hızlı adaptasyon ile birlikte çoğu işletmede işlemler sorunsuz olarak sürdürüldü ve bu sayede aslında aynı ofiste bir arada çalışmanın o kadar da gerekli olmadığı yaşanarak denenmiş oldu. Ve hatta evden çalışma durumunda gerekli koşulların sağlanması hâlinde iş verimliliğinin arttığı dahi gözlemlenmeye başladı. Bu durumun sonucu olarak, dış ticaret ile uğraşan işletmeler de dahil olmak üzere, işverenler tarafında pandemi sonrası da benzer uygulamalara devam edilmesi, uzaktan çalışma uygulamaları çerçevesinde mevcut ofislerin ve donanımların yeniden organize edilerek maliyet tasarrufu sağlanması yönünde eğilime dönüşmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.
Dr. Levent ÖZKARDEŞ