Dünya savaşlarını kapsayan “korumacı dönem” olarak adlandırılan 1914-1945 yılları arası dönemde, ülkeler savaş ekonomileri nedeniyle içlerine dönmüş, harcama önceliklerinin himayeci olması sebebiyle gümrük vergi oranları olarak tanımlayabileceğimiz gümrük tarifeleri son derece yüksek seviyelere ulaşmış (yaklaşık %40), buna paralel olarak gümrük prosedürleri ve mevzuatı da korumacı politikalar ile şekillenmiştir.
Korumacı dönemin ardından uluslararası ticareti arttırma hedefiyle harekete geçen ülkeler, 1944 yılında gerçekleştirdikleri Bretton Woods Konferansı’nda savaş sonrası hızlı normalleşmenin sağlanması amacıyla üst yapı yatırımlarının finansmanı için Dünya Bankası ve az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin fon ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kurulması konularında anlaşmış olsalar da söz konusu himayeci nedenlerle uluslararası ticaretin arttırılmasına yönelik Uluslararası Ticaret Örgütü’nün (International Trade Organization - ITO) oluşturulması hususunda hızlı sonuç alamamışlardır.
Mevcut ortamda uluslararası ticarette yer alan ülkeler arası gümrük tarifeleri ve prosedürlerinde yeknesaklık sağlanmak istenmekle beraber, ülkesel çıkarların öncelenmesi nedeniyle ITO’nun kurulması çalışmaları zaman almıştır. Taraflar, ITO kuruluncaya kadar zaman kaybetmemek adına uluslararası ticarete yön vermek amacıyla geçici nitelikte GATT (General Agreement on Tariffs and Trade-Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) adı verilen anlaşmayı imzalayarak uygulamaya başlamışlardır. Geçici olarak uygulanmaya başlayan GATT 48 yıl yürürlükte kalmış ve devamında ITO kurulamasa da 1995 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile kurumsal oluşum gerçekleştirilmiştir.
GATT’ın uygulanmaya başlaması ile birlikte anlaşmanın temel ilkeleri olan “en çok kayrılan ülke kuralı”, “ulusal muamele kuralı”, “gümrük vergilerinin indirilerek konsolide edilmesi” ve “korumanın sadece gümrük vergileri ile gerçekleştirilmesi” uygulamalarının da etkisiyle özellikle gümrük tarifelerinin indirilmesi aşamasında ciddi ilerleme sağlanmıştır. Böylece gümrük vergi duvarları düşürülmüş, ülkeler arasında bulunan farklı tercihli uygulamaların azalması sağlanmış, tarife dışı önlem uygulamalarının önüne geçilmesi amaçlanmış, neticede uluslararası ticaret miktarı önemli ölçüde artarak global ticaretin büyümesine katkı sağlamıştır.
Gelinen noktada gerek ulusal politikalar gerekse uluslararası uygulamaların tekrar daha korumacı olmaya başladığını söylemenin çok da yanlış olmayacağı kanaatindeyim. Yıllar önce burada kaleme aldığım “Küresel Ticarette Korumacılık Artıyor” başlıklı yazımda da bahsettiğim üzere; dış ticarette korumacılık, tüm ülkeler arasında giderek artan oranda gündeme gelmekte, büyük çoğunlukla “tarife dışı önlemler” temelinde ele alınarak uygulamalar yönünden çeşitlilik göstermekte.
GATT’ın temel ilkeleri çerçevesinde ele aldığımızda, “gümrük vergilerinin indirilerek konsolide edilmesi” ilkesi uluslararası anlaşmalar gereği sabit kalsa da söz konusu ilkenin çevresinden dolaşır şekilde, ülkeler arasında yapılan serbest ticaret anlaşmaları ile oluşturulan tercihli tarife uygulamalarıyla “en çok kayrılan ülke kuralı”na büyük oranda istisnai durumlar yaratılmakta, ithal mallara özgü getirilen ilave gümrük vergisi gibi vergisel düzenlemeler ile “ulusal muamele kuralı” zorlanmakta, giderek artan miktarda uygulanan ticaret politikası önlemleriyle de “korumanın sadece gümrük vergileri ile gerçekleştirilmesi” ilkesi aleyhine işlemler oluşturulmaktadır.
Mevcut duruma baktığımızda belirtmiş olduğumuz korumacı dönem ile kıyaslamak mümkün bulunmasa da ilerleyen savaş ortamı ve gerilen uluslararası siyasi arenanın global ticarete olumsuz yansımaya başladığı açık. İçinde olunan ve giderek büyümesi beklenen enerji krizi ve güçler savaşının doğurduğu kutuplaşmayla da uluslararası gerginliklerin artması, bu durumda da daha olumsuz bir ticaret ortamının tetiklenmesi muhtemel. Beklenen himayeci yaklaşımların varacağı noktayı şimdiden kestirmek kolay değil, ancak dış ticaretçiler olarak yönümüzü belirlemede daha temkinli davranmak ve algılarımızı daha da açık tutmamız gereken bir dönemdeyiz.
Dr. Levent Özkardeş
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü’nden 2000 yılında mezun oldu. 2014 yılında ABD’de Boston Üniversitesi Çokuluslu Ticaret Yüksek Lisans Programı’nı tamamlayarak yüksek lisans derecesini aldı. Doktora derecesini 2020 yılında Yaşar Üniversitesi İşletme Anabilim Dalı’nda, “Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsünün (YYS) Firmaların Rekabet Yapısına Etkisi”ni konu alan tez çalışması ile tamamladı.
Meslek hayatına 2001 yılında gümrük müfettiş yardımcısı olarak başladı; 2005 yılında gümrük müfettişliğine, 2012 yılında da gümrük başmüfettişliğine atandı. Mesleğinde 18 yılı geride bıraktığı 2019’da başmüfettişlik görevinden ayrılarak önde gelen bir gümrük müşavirliği firmasında genel koordinatör olarak çalıştı. Özkardeş, 2021 yılı itibari ile kurucusu olduğu gümrük, dış ticaret denetim ve danışmanlık firması bünyesinde gümrük ve dış ticaret alanlarında eğitim, danışmanlık ve denetim hizmetleri vermekte, aynı zamanda yetkilendirilmiş gümrük müşavirliği yapmaktadır. Ayrıca Yaşar Üniversitesi Dış Ticaret Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak gümrük ve dış ticaret dersleri vermektedir.
İyi derecede İngilizce ve Almanca bilen, birçok dergide makaleleri yayımlanan, dış ticaret ile ilgili panellere konuşmacı olarak katılan Levent Özkardeş, dış ticaret ve gümrük alanlarında uzmanlaşmıştır.
Sorunuz başarılı bir şekilde uzmanımıza gönderilmiştir. Uzmanımız en kısa zamanda sorunuza yanıt verecektir.