Son 23 yılda dünyada üç büyük kriz yaşandı. 90’lı yılların ikinci yarısında yaşanan Asya ve Rusya krizi ve 2008 küresel finans krizi sadece finansal kuruluşları değil aynı zamanda reel sektör işletmelerinde ağır hasara neden oldu. Asya ve Rusya krizleri, risk yönetiminin neden önemli olduğunu sorgularken 2008 finans krizi, türev risk alma iştahının mevcut risk yönetim araçları ile kontrol altına alınmasının güç olduğunu ortaya koydu. Bu yıl ortaya çıkan Covid-19 salgını finansal kriz olmamakla birlikte etkileri açısından tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birine dönüşme arifesinde. Hafızalarımızda hâlâ taze olan 2008 sonrası kriz döneminde büyük merkez bankalarının öncülüğünde piyasalara verilen yüksek likidite sayesinde birçok şirket ayakta kaldı. Sıfıra yakın ya da negatif faiz uygulamaları daha fazla parasal genişlemeyi hedeflerken, aynı zamanda birçok verimsiz çalışan işletmenin de ayakta durmasını sağladı. Zombi olarak tabir ettiğimiz bu işletmelerin birçoğu yetersiz sermaye yapısı ile kötü aktif kalitesine rağmen sağlanan desteklerle ayakta kalmayı başardı. Ancak bu şirketlerin birçoğu kendini yenileyemediği için ya iflas etti ya da piyasadaki rekabet avantajlarını kaybederek küçüldü.
Hafızamızda tazeliğini koruyan bu bilgileri bir kenara yazarsak Covid-19 sonrası koşulların, 2008’den daha zor olduğunu söylememiz gerekiyor. Yaşadığımız salgın sürecinde yine geçmişte olduğu gibi birçok ülkede tarihte eşi görülmemiş düzeyde likidite sağlanıyor. Birçok merkez bankası sınırsız likidite sağlamaya devam edeceğini açıkladı. Ancak geçmişten aldığımız derslere göre her şey ucuz likiditeden ibaret değil. Bugünlerde birçok işletme bilançosunun pasif tarafını düşük maliyetle fonluyor. Hatta bu fonlama bir süre daha devam edecek. Bu süre bittiğinde işletmelerin kendi ayakları üzerinde durmaları gerekecek. Bilanço yönetiminin değişmeyen kurallarından biri pasif tarafı olabildiğince düşük maliyetle fonlayıp aktif tarafta yatırımı yüksek kâr sağlayacak kalemlere yatırmaktır. Önümüzdeki dönemde bu kural devam edecek. Ancak “yeni normal’de finansal yönetim açısından geçmişte kârlı olan kalemlerin değişme olasılığının çok yüksek olmasıdır. Örneğin kafe, restoran ya da otel işletmesi olarak hizmet verdiğimiz müşteri sayısının azalması ya da azaltmak zorunda kalmamız kârlılık üzerinde çok ciddi baskıya neden olacaktır. Sahip olduğumuz restoranın geçmişteki nakit akışını, şimdilerde göremeyebiliriz. Sektörler farklılaştıkça durum daha da karmaşık hâle geliyor.
Yapılması gerekenlere gelince bugünlerde elde ettiğimiz ucuz fonlama aldatıcı olmamalıdır. Zaman ilerledikçe tüm dünyadaki işletmeler yeniden kendi ayakları üzerinde durmaya başlayacak. Yeni sürece hazırlıklı olmak için bulunduğumuz sektörde işletmemizi neler bekliyor, müşteri alışkanlıkları ne yönde değişecek, bunlar üzerinde değerlendirme ihtiyacımız var. Özellikle de sermaye yapısı küçük işletmelerin sermayelerini güçlendirecek alternatifleri değerlendirmeye ihtiyacı var. Zayıf sermaye yapısı ile eskiye göre ayakta kalma şansımız neredeyse yok. Artık daha fazla işletme sermayesi ile çalışmak zorundayız. Nakit yönetimini öğrenmek zorundayız. Gelir kalemlerimizi çeşitlendirmeliyiz. Verimsiz çalışan şubelerimizi verimli hâle getirmeliyiz. Başarının sırrı, çalışma modelleri değişse de insan kaynağımızın kalitesidir.
Doç. Dr. Kadir Tuna