Ekonomik Gelişmeler ve KOBİ Kredileri

Türkiye ekonomisinin büyümesi konusunda Orta Vadeli Program’ın altında büyüme (%3,5-4) olması durumunda kırılganlığı yüksek olan KOBİ kredilerinde bir bozulmayı ne zaman görürüz? Ne seviyede beklemeliyiz? Takip oranı ve takipten kaynaklanacak karşılık oranları hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?
Son beş yılın dünya ekonomisinin bilançosuna baktığımızda büyümede temel belirleyici faktör, Amerikan Merkez Bankası FED’in politikaları oldu. FED’in ABD ekonomisine sağladığı teşviklerin etkisi ile küresel likidite bolluğu yaşandı. Artan likidite, düşük faiz finansmanına erişimi kolaylaştırdı. 2008 yılındaki finansal kriz öncesinde 900 milyar doların altında olan FED bilançosu, 2013 Aralık ayında 4 trilyon dolar seviyesine ulaştı. FED, 2008 krizi sonrasında ABD ekonomisindeki resesyonun üstesinden gelmek için 3 varlık alım programı gerçekleştirdi. FED, son program kapsamında aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımı gerçekleştiriyordu. FED, Aralık ayında gerçekleştirdiği Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısında, aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımını 10 milyar dolar azaltarak, Ocak ayından itibaren 75 milyar dolara indirme kararını aldı. Ve olası faiz artırımını ileriye bırakma düşüncesi öne çıktı. Varlık alımlarını azaltma kararının alınmasında, parasal genişlemenin yararının zamanla azalması görüşü etkili oldu.
FED, 28- 29 Ocak tarihlerinde yapılan (FOMC) toplantısında tahvil alımlarını azaltmaya devam kararı aldı. Buna göre FED, ekonomiye teşvik amacıyla yürüttüğü ve Aralık ayında 10 milyar dolar azaltarak aylık 75 milyar dolara indirdiği tahvil alım miktarını, şubat ayından başlayarak 65 milyar dolara düşürme kararı aldı.

FED’in, 2008 krizinin ardından son beş yıldır sürdürdüğü tahvil alım programını bitirme kararı alması, Türkiye’nin de dâhil olduğu gelişmekte olan piyasalarda, faiz ve döviz kurlarında oynaklığa neden oldu. Bu yıl FED’in tahvil alım programını bitirme sürecinin, olası küresel ekonomiye etkilerini fazlasıyla tartışacağız. Türkiye ekonomisinin orta vadeli program çerçevesinde büyüme hedefi % 4. Ancak küresel likidite koşullarının gelişmekte olan piyasalar açısından olumsuz seyri, öncelikle döviz kurlarında yaşandı. TL’nin de içinde bulunduğu birçok para birimi, ABD doları karşısında son iki aylık dönem içinde kayıplar yaşadı. Kur ve faiz, büyüme üzerinde baskı yaratacak.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) ilk aşamadaki temel stratejisi, dövize doğrudan müdahale yoluyla TL’nin ABD doları karşısındaki kayıplarını önlemek oldu. Ancak FED’in Aralık ve Ocak toplantılarında tahvil alım programını bitirme kararlığı, gelişmekte olan piyasalarda dalgalanmayı devam ettirdi. 

Faizleri artırma konusundaki hamlesini sona saklayan TCMB, TL’ye güç kazandırmak amacıyla 28 Ocak’taki para politikası kurulu toplantısında faizleri artırma kararı aldı. Buna göre Merkez Bankası gecelik faiz oranlarında marjinal fonlama oranı yüzde 7,75’ten yüzde 12’ye, açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkânı faiz oranı yüzde 6,75’ten yüzde 11,5’e, Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 3,5’ten, yüzde 8’e yükseltti. Bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yüzde 4,5’ten yüzde 10’a yükseltilirken Geç Likidite Penceresi uygulaması çerçevesinde, Bankalar Arası Para Piyasası’nda saat 16.00–17.00 arası gecelik vadede uygulanan Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 0 düzeyinde sabit tutulurken, borç verme faiz oranı yüzde 10,25 düzeyinden yüzde 15 düzeyine yükseltildi.

TCMB, ayrıca fiyat istikrarını sağlamak amacıyla güçlü bir parasal sıkılaştırma yapmaya ve operasyonel çerçeveyi sadeleştirmeye karar verdi. Bu doğrultuda, bir haftalık vadeli repo faiz oranı yüzde 4,5’ten yüzde 10’a çıkarıldı. Önümüzdeki dönemde Merkez Bankası fonlamasının temel olarak marjinal fonlama oranı yerine bir hafta vadeli repo faiz oranından sağlanmasına karar verildi.
FED’in aldığı karar sonrasında TCMB’nin faiz artırım kararı büyüme hedefi üzerinde baskıyı artırdı. TL’nin borçlanma maliyetinin artması bankaların mevduat ve kredi faizlerini artırmasına neden oldu. BDDK’nın kredi kartına yönelik taksit düzenlemesi ve kredi faizlerindeki yükselişin, toplam talebi yavaşlatması bekleniyor. Elektronik, mobilya gibi sektörlere getirilen kredi kartı taksit sınırlaması ve kuyumculuk, telekom gibi sektörlere yönelik kredi kartı taksitlendirmesine son veren düzenlemeler, bu sektörde faaliyet gösteren işletmelerin satışlarını olumsuz etkileyecektir. Böyle bir süreçte tüketiciler senetli satışlara yönelerek organize olmayan perakende sektörde satın almalara devam edebilir. Tüketicilerin tercih edeceği ikinci yol, bankaların sağlayacağı bireysel krediler yoluyla satın almalar gerçekleşebilir. Kredi kartı kullanımındaki azalmanın, bireysel kredi kullanımını teşvik etmesi olası beklentiler arasındadır.  

BDDK’nın verilerine göre 2012 yılsonuna göre toplam 252,7 milyar TL artan krediler, Aralık 2013 itibarıyla 1.047 milyar TL seviyesine ulaşmıştı. 2013 yılında TP kredilerde % 27,9 (164,4 milyar TL), YP kredilerde ise USD bazında %18,8 (21,9 milyar USD) artış gerçekleşmişti.

2012 yılı sonunda Türkiye’nin kredi notu artırımı sonrası hızlı kredi büyümesi, FED’in 2013 yılı Mayıs ayında yaptığı varlık alım programına yönelik açıklamaları sonrasında yavaşlamaya başladı. Aralık ve Ocak aylarında FED’den gelen açıklamalar ve kredi kartlarına yönelik yapılan düzenlemeler sonrası kredi artış hızındaki ılımlı gerilemenin devam ettiği görülmektedir.

 
 

Takipteki alacaklardaki artış daha hızlı artacak

FED’in varlık azaltımı sonrasında diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte ülkemiz piyasalarında gözlenen döviz kurları ve faiz artışı ile hızlı kredi büyümesi ve tasarruf oranlarındaki düşüklüğün oluşturacağı uzun vadeli risklerin azaltılması amacıyla alınan önlemler, tüm kredi türlerinin büyüme hızlarını bir miktar yavaşlatmıştır.

Aralık 2013 itibarıyla bankacılık sektörü toplam kredilerinin % 42,4’ü kurumsal/ticari kredilerden, % 31,7’si bireysel kredilerden, % 25,9’u ise KOBİ kredilerinden oluşmaktadır. 2011 yılsonunda yüksek kredi faizleri, 2012 yılındaki genişletici para politikasının da etkisiyle azalmış ve Haziran 2013 itibarıyla en düşük seviyelerine gelmiştir.

2013 yılı Aralık ayı itibarıyla kurumsal/ticari krediler içinde YP kredilerin payı % 55,2’ye, KOBİ kredilerinde ise %18,2’ye yükselirken; toplam YP kredilerin % 83,1’i kurumsal/ticari kredilerden oluşmaktadır.

Bankacılık sektörünün takipteki alacakları 2012 yılsonuna göre 6,2 milyar TL (% 26,4), artarak 2013 yılsonu itibarıyla 29,6 milyar TL seviyesine yükseldi. 2013 yılında takipteki alacaklarda en büyük artış 2,2 milyar TL (% 25,3) kurumsal/ticari kredilerde olmuştur. Önceki çeyrek ile karşılaştırıldığında ise takipteki alacaklarda en fazla artış 707 milyon TL (% 8,8) ile takipteki KOBİ kredilerinde gerçekleşti. Takipteki alacaklarda yaşanan değişimler neticesinde önceki çeyreğe göre, toplam takipteki alacaklar içinde kurumsal/ticari kredilerin payı 0,5 puan azalarak % 37,2’ye, bireysel kredilerin payı ise 0,3 puan azalarak % 33,2’ye gerilerken; KOBİ kredilerinin payı 0,8 puan artarak % 29,5’e yükseldi.

Bankaların gerçekleştirdiği aktif satışları nedeniyle 2013 yılı içerisinde takibe dönüşüm oranı (TDO) 0,2 puan azalarak % 2,7’ye geriledi. Kredi türleri itibarıyla Aralık 2013’teki en yüksek TDO % 3,1 ile KOBİ kredilerinde görülmektedir.
BDDK verilerine göre KOBİ kredilerinde takipteki alacaklardaki en yüksek artış 2013 yılının son çeyreğinde görülmektedir. Kur ve faiz etkisinin ortaya çıktığı 2014 yılında takipteki alacaklardaki artış, yılın ilk çeyreğinden itibaren artarak etkisini gösterecektir. KOBİ’lerin çalışma sermayesi ihtiyacı nedeniyle yoğun olarak kullandığı kısa vadeli kredilerin geri dönüşlerinde sorun yaşanmaktadır. Faizlerin düşük olduğu dönemde borçlarını çevirmekte zorlanmayan KOBİ’ler, 2013 yılının ikinci yarısından itibaren bankalara yükümlüklerini yerine getirmekte zorlanmaya başladılar. Son çeyrek bu etkinin en sert hissedildiği dönem oldu. Ana senaryo FED’in varlık alımlarını azaltmayı bu yıl tamamlayacağı yönündedir. Bu nedenle döviz kurlarının TL üzerinde baskısının bir süre daha devam etmesi beklenmektedir. Merkez Bankası’nın böyle bir ortamda kısa vadede faiz indirimine gitmesi beklenmektedir. Ancak büyüme ve istihdam verilerindeki kötüleşme FED’in varlık alımlarını azaltma kararını gözden geçirmesine neden olabilir. FED’in daha önce teşvik politikalarının etkisinin zayıfladığını açıklaması, böylesi bir adımı atma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor. Bu ortamda iç talepteki yavaşlamanın da etkisiyle nakit akışlarında bozulma yaşayan işletmeler, kredilerini çevirmekte zorlanacak. Son çeyrekteki oranı baz aldığımızda takipteki alacaklardaki artış daha hızlı olacaktır. Kredilerdeki yavaşlama, borçlanma maliyetlerindeki artış, alacaklar için ayrılacak karşılık nedeniyle bankacılık sektörünün kârlığının sert şekilde düşmesi bekleniyor.

Uzman Hakkında

Prof. Dr. Kadir Tuna
Finansal Yönetim

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorayı aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı.
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve Bankacılık Araştırma Merkezi Müdürü’dür.

Başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde bankacılık ve finans konularında lisans ve yüksek lisans düzeylerinde dersler vermektedir. 2003 yılında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu Tasarısı TBMM Bütçe Plan Komisyon üyesi, 2005 yılında DPT 9. Kalkınma Planı Finansal Hizmetler Özel İhtisas Komisyon üyesi, 2008 yılında T.C Ulaştırma Bakanlığı İntermodal Finansman Özel İhtisas Komisyonu üyesi ve 2012 yılında T.C Kalkınma Bakanlığı 10. Kalkınma Planı Finansal Hizmetler Özel İhtisas Komisyon üyesi olarak görev yaptı. Tuna, aynı zamanda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Çatı Dergisi Danışma Kurulu üyesi, Halkbank Beraber dergisi ve Takvim Gazetesi köşe yazarıdır. Televizyonlarda ekonomi alanında yorumculuk yapan Tuna’nın uzmanlık alanı ekonomi, bankacılık ve finanstır

Tüm Uzmanlar
Uzmanın Diğer Makaleleri