2018 yılı küresel ekonomide belirsizlerin en yüksek seviyeye çıktığı bir yıl oldu. Gelişmiş ülke merkez bankalarının uzun yıllar sürdürdüğü genişlemeci para politikası yerini sıkı para politikasına bıraktı. Merkez bankalarının piyasaya bol para verdiği dönemde faizlerin düşük seyri, işletmelerin fonlama maliyetlerini oldukça düşürmüştü. Böyle bir durum yatırım yapmayı ve işletme sermayesi ihtiyacını kolaylıkla yapma imkânı sağladı. Bu tablo son yıllarda önemli ölçüde değişmişti. Merkez bankalarının enflasyon kaygıları ön plana çıkınca faizleri artırmaya başlamaları küresel likiditenin daralmasına ve yerel para birimlerinin döviz kurları karşısında yükselmesine neden oldu. Böyle bir tablodan en fazla gelişmekte olan piyasalar etkilendi. Sermaye yapısı yeterli olmayan, borçlanarak büyümeyen çalışan işletmeler bu süreçten en fazla etkilenen işletmeler oldu. Böyle durumun kaçınılmaz olmasına rağmen risk yönetimi konusunda ciddi adımlar atmayan işletmeler doğal olarak çok ciddi olarak etkilendi.
Yeni bir yıla başlangıç yapıyoruz. Yeni başlangıçlar, her zaman yeni kararlar almayı gerektirir. İşletmelerin büyüklüğü ne olursa olsun işletmeler aldıkları ya da alacakları finansal kararların dış etkilerini hesap etmek durumundadır. Risk yönetiminin işletmemizin kırmızı çizgisi olduğunu unutmamız gerekir. 2019 yılı başlarken, geçtiğimiz yıla dair birçok küresel risk bu yıla taşındı. Bunun anlamı daha fazla risk, daha fazla sermaye kaybı oluşabilir demek. Böyle bir durumla karşılaşmamak için işletmemizde risk yönetim kültürünün, işletme kültürünün bir parçası haline getirmeliyiz.
Nereden başlamalı;
1. İşletmemizin sermaye yapısını yeni yıl hedefleri ile uyumlu hale getirmeliyiz. Güçlü sermaye risk yönetimin en önemli parçasıdır.
2. Borçlanırken, borcun hangi amaçla kullanılacağı, vadesi ve maliyetini gözden geçirmeliyiz.
3. Kısa vadeli borçların toplam borçlar ve sermaye üzerindeki olası etkilerini iyi hesaplanmalıyız.
4. Kamunun sağladığı çok sayıda teşvik var. Teşvikler ve alternatif finansman modellerini gözden geçirmeliyiz.
5. Yatırımlara devam etmeli. Ancak yatırımının finansman şeklini, geri dönüş vadesini, maliyetini iyi analiz etmeliyiz.
6. Eğer halen işletmemizde muhasebe ile finans aynı yöneticinin sorumluğunda ise bunu birbirinden ayırmalıyız. Muhasebe eşittir finans demek değildir.
7. İşletmemizin asgari olarak 3 aylık finansal analizi yapmalıyız. Likidite, aktif kalitesi, karlılık, borçlanma yapısını incelemeliyiz. Hedeflerimiz ile karşılaştırmalıyız.
8. Bilançomuzun sadece aktif tarafına bakmamalıyız. Pasif tarafına da bakmalı. Borçlanma vadesi ise aktife yaptığımız vade arasında uyumsuzluğa dikkat etmeliyiz. Aktif ve pasif arasındaki vade uyumsuzluğu daha fazla kaynak ihtiyacı demektir.
9. Satış ve satın alma politikalarını gözden geçirmeliyiz. Daha uygun vade ve koşullarda satın alma imkânını araştırmalı. Toplam satışlar içinde nakde dönüşü hızlandıracak iskonto imkânlarını gözden geçirmeliyiz.
10. Elbette maliyet yönetimi son derece önemli. Tüm üretim ve sabit maliyetlerini gözden geçirmeli. Basit önlemler ile büyük tasarruflar sağlayabiliriz.
Doç. Dr. Kadir TUNA