Kurumsal yönetimin temel unsurlarından biri sermayenin öz sermaye ve kredi olarak şirketlere akışını temin etmek ile ilgilidir. Kurumsal yönetim ayrıca şirkete özgü beşerî ve fiziksel sermayeye ekonomik olarak en uygun seviyede yatırım yapmaları için şirketteki çeşitli menfaat sahiplerinin teşvik edilmesine ilişkin yolların bulunması ile de ilgilenmektedir. Bir şirketin rekabetçiliği ve nihai başarısı yatırımcılar, çalışanlar, kreditörler, müşteriler, tedarikçiler ve diğer menfaat sahipleri dâhil çeşitli kaynak sağlayıcılarının katkılarından oluşan takım çalışmasının bir sonucudur. Şirketler, menfaat sahiplerinin katkılarının, rekabetçi ve kârlı şirketlerin oluşturulmasında değerli bir kaynak oluşturduğunu kabul etmelidir. Bu sebeple, menfaat sahipleri arasında servet yaratan bir iş birliğinin güçlendirilmesi şirketlerin uzun dönemli menfaatlerinedir. Yönetim çerçevesi menfaat sahiplerinin çıkarlarını ve bunların şirketin uzun vadeli başarısına olan katkılarını tanımalıdır. Menfaat sahiplerinin kanun veya karşılıklı anlaşmalar aracılığıyla tesis edilmiş haklarına itibar edilmelidir. Menfaat sahiplerinin hakları genel olarak (iş, şirket, ticaret, çevre ve iflas hukuku, vb.) kanunlardan veya şirketlerin itibar etmesi gereken sözleşmesel ilişkilerden oluşmuştur. Ancak, menfaat sahiplerinin çıkarların kanunlaştırılmadığı alanlarda dahi birçok firma bunlara ek taahhütlerde bulunmakta olup şirket itibarı ve performanslarına ilişkin endişeler genel olarak daha geniş menfaatlerin tanınmasını gerekli kılmaktadır.
Çalışanların kurumsal yönetime katılım derecesi ulusal kanunlara ve uygulamalara tabi olup, şirketten şirkete de farklılık gösterebilmektedir. Kurumsal yönetim kapsamı dâhilinde, katılım mekanizmaları çalışanların firma özelindeki yeteneklere yatırım yapma isteği üzerinden şirketlere hem doğrudan hem de dolaylı olarak yarar sağlayabilir. Çalışan katılımları ile ilgili mekanizmalara; yönetim kurullarında çalışanların temsil edilmesi, belirli önemli kararlarda çalışan görüşlerini dikkate alan çalışma konseyleri gibi yönetim süreçleri örnek olarak gösterilebilir. Uluslararası konseyler ve ulusal normlar da çalışanların bilgi alma, danışma ve müzakere etme haklarını tanımaktadır. Performans geliştirici mekanizmalara ilişkin olarak ise birçok ülkede çalışan pay senedi edindirme planları ve diğer kâr paylaşımlı mekanizmalar bulunmaktadır. Emeklilik taahhütleri de genel olarak şirket ve şirketin geçmiş ve mevcut çalışanları arasındaki ilişkinin bir unsurunu teşkil etmektedir. Bu gibi taahhütlerin bağımsız bir fonun kurulmasını kapsaması hâlinde fonun vekilleri şirketin yönetiminden bağımsız olmalıdır ve tüm hak sahipleri adına fonu yönetmelidir.
Şirket yetkililerinin etik olmayan ve yasa dışı uygulamaları, sadece menfaat sahiplerinin haklarını ihlal etmekle kalmamakta, aynı zamanda itibar ve yaratacağı mali sorumluluk riski açısından şirketin ve pay sahiplerinin zarar görmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, etik olmayan ve yasalara aykırı uygulamalar ile ilgili olarak şahsen veya temsil kanalıyla çalışanlar ve şirket dışındaki kimseler tarafından şikâyet prosedürlerinin oluşturulması ve güvenli limanların inşası şirketin ve pay sahiplerinin yararınadır. Yönetim kurulu, kanunlar ve/veya ilkeler ile bu kişileri ve bunların temsilci organlarını korumak ve bunlara çoğunlukla denetçi ya da etik komitesi üyesi gibi bağımsız bir yönetim kurulu üyesine doğrudan ve gizli erişim vermek için teşvik edilmelidir. Bazı şirketler, şikâyetlerle ilgilenmek için temsilcilik (ombudsman) kurmuştur. Ayrıca, birçok düzenleyici mercii, şikâyetler ile ilgilenmek için gizli telefon ve elektronik posta vasıtaları oluşturmuştur. Bazı ülkelerde, çalışan temsilci organları şirkete endişeleri iletme görevini üstlenmiş olsa da bireysel çalışanlar tek başlarına hareket etmekten alıkonulmamalı veya daha az korunmamalıdır. İyileştirici faaliyetlerin zamanlıca olmaması veya yasaların ihlaline ilişkin bir şikâyete karşı olumsuz bir istihdam hareketine ilişkin makul risk karşısında çalışanlar iyi niyetli şikâyetlerini yetkili makamlara iletmeleri için teşvik edilmektedir.
Doç. Dr. Kadir Tuna
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorayı aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı.
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve Bankacılık Araştırma Merkezi Müdürü’dür.
Başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde bankacılık ve finans konularında lisans ve yüksek lisans düzeylerinde dersler vermektedir. 2003 yılında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu Tasarısı TBMM Bütçe Plan Komisyon üyesi, 2005 yılında DPT 9. Kalkınma Planı Finansal Hizmetler Özel İhtisas Komisyon üyesi, 2008 yılında T.C Ulaştırma Bakanlığı İntermodal Finansman Özel İhtisas Komisyonu üyesi ve 2012 yılında T.C Kalkınma Bakanlığı 10. Kalkınma Planı Finansal Hizmetler Özel İhtisas Komisyon üyesi olarak görev yaptı. Tuna, aynı zamanda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Çatı Dergisi Danışma Kurulu üyesi, Halkbank Beraber dergisi ve Takvim Gazetesi köşe yazarıdır. Televizyonlarda ekonomi alanında yorumculuk yapan Tuna’nın uzmanlık alanı ekonomi, bankacılık ve finanstır.
Sorunuz başarılı bir şekilde uzmanımıza gönderilmiştir. Uzmanımız en kısa zamanda sorunuza yanıt verecektir.