Küresel iklim krizi ve etkileri artık yakıcı bir gerçeklik olarak karşımızda durmakta. Dünya genelinde doğal afetlerin sayısında ve şiddetinde önemli artışlar olduğu gözlemleniyor. Konunun uzmanları, son 10 yılda oluşan afetlerin %80’inden fazlasının iklim bağlantılı olduğunu belirtiyor. Ülkemizde de son dönemde ortaya çıkan müsilaj sorunu, küresel iklim değişikliği ve insan eliyle yaratılan kirliliğin doğa tarafından artık tolere edilemez bir düzeye ulaştığını gösteriyor.
Sanayi Devrimi’nden bu yana süregelen doğrusal ve kitlesel üretime dayalı ekonomi doğal kaynak rezervlerinin limitlerini zorluyor. Ülkeler ve toplumlar, “al-yap-at” temelli doğrusal ekonomi yaklaşımının neden olduğu zorlukları giderek artan oranda hissediyor. Bu nedenle hem ülkemizde hem de küresel düzeyde ekonomik gündemlerin “yeşil” bir dönüşümü önceleyecek şekilde yeniden şekillendirilmesi gerekiyor. İçinde bulunduğumuz Covid-19 pandemisi süreci de bu ihtiyacı daha hissedilir hâle getirmiş durumda.
Avrupa Birliği’nin (AB) bu yeşil dönüşüm sürecine hazırlığı uzun yıllardır devam ediyor. Aralık 2019’da Avrupa Birliği Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı, temelde Avrupa ekonomisinin üretim ve tüketim kalıplarını dönüştürmeye yönelik bir politika ve finansal kaynak paketini ifade ediyor. Avrupa Birliği, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı bir ekonomik büyüme stratejisi olarak benimsiyor. Bu belgenin ana hedefleri;
Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında çeşitli politika alanları belirlenmiş durumda. Bu politika alanlarının her birinde tüm AB’yi bağlayıcı yeni kanun ve mevzuat çalışmaları devam ediyor. Bu düzenlemeler, AB ile ticaret yapan üçüncü tarafları da etkileyecek nitelikte.
Yeşil Mutabakat kapsamında AB’nin karbon zengin ithalatı gümrük vergileri/karbon vergisi gibi mekanizmalarla önlemeye çalışacağı biliniyor. Bu sayede AB firmalarına getirilen yeşil standartlara uymayan diğer ülke firmalarının elde edeceği rekabet üstünlüğünün engellenmesi ve Avrupalı firmaların rekabet gücünün korunması amaçlanıyor.
Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortağı konumunda olan AB’nin düşük karbonlu ekonomiye geçişi ülkemiz sanayi ve ticaretini de önemli ölçüde etkileyecek. AB’nin güncel karbon fiyatı ile yapılan senaryo çalışmalarında, Yeşil Mutabakat’ın ülkemiz ticaretine yıllık yaklaşık 1 milyar dolar ek vergi yaratacağı öngörülüyor. Bu çerçevede, bu finansal kaynağın vergi olarak ödenmesi yerine maliyet optimizasyonu süreçlerinde kullanılması, doğru adımların atılması ile ülkemiz ve AB arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin artırılması mümkün.
Özellikle karbon emisyonunun yüksek olduğu sektörlerde, yenilenebilir enerji kullanımını öne çıkaran çevre dostu üretim stratejilerinin hızlıca benimsenmesi gerekiyor. Sınırda Karbon Düzenlemesi sisteminin hangi sektörlere hangi oranlarda uygulanacağı, nasıl hesaplanacağı henüz AB tarafından netleştirilmiş ve ticaret ortakları ile paylaşılmış olmasa da 2021 yılı içerisinde bu düzenlemenin ayrıntılandırılması planlanıyor.
Sonuç olarak ülkemizde üretilen ve AB’ye ihraç edilen ürünlerin üretim süreçlerinde karbon emisyonunun azaltılması, çevreye duyarlı üretim tekniklerinin kullanımı, karbon ayak izi ölçümü ve izlenebilirliği konularında açıklanacak kural ve uygulamalara göre ciddi revizyonlara hazır olmamız gerekecek.
Sena Gürsoy
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldu. 2006 yılında aynı üniversiteden Kamu Yönetimi-Yönetim Bilimleri alanında yüksek lisans derecesini aldı.
Çalışma hayatına 2002 yılında İçişleri Bakanlığı bünyesinde İl Planlama Uzman Yardımcısı olarak başlayan Gürsoy, 2005’te İl Planlama Uzmanlığı’na atandı. 2008 yılından bu yana İzmir Kalkınma Ajansı’nda çalışan Sena Gürsoy, ajansın farklı birimlerinde uzman ve birim başkanı olarak görev yaptı, Genel Sekreterlik görevini vekâleten yürüttü. İyi derecede İngilizce bilen Gürsoy, evli ve bir çocuk babası.
Sorunuz başarılı bir şekilde uzmanımıza gönderilmiştir. Uzmanımız en kısa zamanda sorunuza yanıt verecektir.